Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Leyla'nın Karnı Acıktıııı!

  Acı-tatlı bir konu bu. İnsan bilinmeyen bir şeyden korkar ya hep; ben de korkuyordum, bilmiyordum çünkü. Daha doğum öncesi dönemde başlıyor tabii insan düşünmeye: -Nasıl olacak acaba, emecek mi, sütüm olacak mı...  Kendi deneyimimi paylaşmadan önce şunu mutlaka söylemeliyim; emzirirken o kadar çok sevdim ki kızımla bu anı paylaşmayı... Bu mucizeye tanık olmanın verdiği keyif, konuyla ilgili tüm can sıkıcı şeylerin önüne geçiyor bence.   Tabii gebelik, doğum, annelik, bir bebeğe sahip olmak... Bunların hepsi aynı anda o kadar yoğun duygular içeriyor ki; bu duyguların her birinin birbirini desteklediğini söyleyemiyoruz ne yazık ki... Grinin olmadığı siyah ve beyazlarla dolu bir duygu aleminin içindesiniz, o kadar ki yaşadığınız gel-gitlerle kendinizi içi boş bir kalp ve zihinden ibaret görebiliyorsunuz zaman zaman. Panik yok; hoş geldin bebeğim, hoş geldin anneliğim! Nihayetinde "Lohusa Depresyonu" diye bir şey var literatürde :)   Annelik öyle bebeği kucağa

Sarıyım, Sarısın, Sarı...

  Neredeyse doğum sonrasının olmazsa olmaz bir parçasıymış bu sarılık olayı. Biz de yaşadık ve çok şükür atlattık. Baktığında oldukça sıradan bir durum ama söz konusu insanın yeni doğmuş bebesi ve sağlığı olunca o an bununla başa çıkmak biraz zor olabiliyor.   Leyla doğduğu andan itibaren sürekli uyuyan bir bebekti. Doğum sonrası tahlillerinde de sarılığa neden olan bilirübin değeri sınırdaydı. Sarılık bekleniyordu; kapıdaydı aslında. Yenidoğan hemşireleri kontrol sonrası Leyla'yı yanıma getirdiklerinde bunun da altını çiziyorlardı; "sürekli emzir annesi, sarılık olabilir, değerin yükselmemesi için bol bol emmesi, aç kalmaması lazım." Ben ne bileyim yahu, bir bebe ne kadar emmeli, ne zaman aç olduğunu anlarım..." Bizimki saatlerce sessiz sedasız, öylece uyuyunca biz de diyoruz; "ay ne kadar uslu bir bebek, hiç sesi çıkmıyor ne güzel..." Meğer çok acayip uyku yaparmış bu sarılık, baygın gibi bir hali olurmuş bebeklerin; gerçekten de öyleydi, sevmek için o

Doğum Hikayem

  Ameliyat için hazırlarken beni sağlıkçılar, kafamda deli sorular: -Her gün onca yol yürüdüm neden şimdi böyle oldu? -Yediklerim, içtiklerim hani normal doğumu kolaylaştırıp hızlandıracaktı? -Yaptığım onca egzersiz şimdi boşuna mı yapılmış olmuştu?...   Sonu gelecek gibi değildi aslında tüm bunların, bunu farkedince düşünmeyi orada bıraktım. Hala zaman zaman aklıma geliyor ama cevabını tam olarak bilemediğim için çok da düşünmek istemiyorum. Leyla böylesini tercih etmişti demek ki, biz de ona riayet ettik hepsi bu.   Nereden bakarsan bak en nihayetinde ameliyat tabii ki. Ben ki 9-10 yaşlarında hiçbir korku ve endişe yaşamaksızın üç kere kol bir kere de apandisit ameliyatı tecrübem olmasına rağmen şimdilerde her türlü operasyondan ürküyor, korkuyordum. O gün de hangi sağlık personeli bir yerime müdahalede bulunacak olsa: -Canım çok acıyacak mı? -Şimdi ne yapacaksınız? -O iğne benim için mi? vb. sorularla rahatsız ettim durdum.   Belime vurulan iğneyle uyuşmuştu a

Leyla'ya Bir Kala...

  Benim minik tırtılım, yuvamızın neşesi, canım kızım, Leyla'm...   Sana kavuşmak biraz meşakkatli oldu. 9 ay 8 gün bekledik seninle tanışmak için. 4 aralık akşamı sahilden evimize gelirken karnımda küçük küçük sancılar başlamıştı. O gün baban hamileliğimin son günlerinden anlar yakalıyordu, hava da aralık ayına rağmen çok güzeldi. 40 haftanın bitmesine 3 gün vardı ama senin de pek geleceğin yoktu aslında Leylacığım. Günlerdir herkes telefonlarda; -İrem doğurdun mu? -Hala mı gelmedi Leyla? -Ne zaman doluyor 40 hafta? gibi sorularla anneciğini günden güne telaşlandırıyorlardı aslında. Yalan yok ben de anlamıyordum hala senin bu kadar sessiz kalışını. Üstelik yatıp-kalkmak-eğilmek gerçekten benim için zorlu bir hal almıştı. Üstüne de bu sorular geriyordu aslında beni. Annecik seni kollarında istiyordu artık.   Eve geldiğimizde sancıları takibe aldık. Belli aralıklarla gidip geliyor ama dayanılmayacak bir hal de almıyorlardı. Yalancı mı,  gerçek doğum sancısı mı diye 3-4